Haber

İsrail’in Gazze Saldırıları: Katliam ve İnsanlık Dramı

İSRAİL’in 7 Ekim 2023’te Gazze’ye başlattığı saldırıların çok ciddi sonuçları olduğunu belirten İstanbul Kültür Üniversitesi (İKÜ) Uluslararası İlişkiler Bölüm Başkanı Prof. Dr. Çağla Gül Yesevi, “7 Ekim öncesi de Gazze, İsrail’in ablukasındaydı. Gazze’yi bir açık hava hapishanesine benzetebiliriz. İsrail, savaş hukukunu, uluslararası hukuku, insancıl hukuku çiğniyor. Siviller öldürülüyor, Filistinliler açlık, yoklukla imtihan ediliyorlar.Büyük bir katliama şahitlik ediyoruz” dedi.

Prof. Dr. Yesevi, “Filistin toprakları; Batı Şeria, Doğu Kudüs ve Gazze Şeridi’nden oluşur. 1988’de Filistin devleti ilan edildi ve bugün Birleşmiş Milletler’e üye 193 devletten 146’sı tarafından tanınmaktadır. Birleşmiş Milletler Genel Kurulu’nda, 29 Kasım 2012’de ‘üye olmayan gözlemci devlet’ statüsü kazanmıştır. Ancak Filistin devletinin topraksal bütünlüğü sorunludur. Gazze Şeridi’nde Hamas ve Batı Şeria’da Filistin Yönetimi’nin kontrolü söz konusudur. Batı Şeria; A, B ve C bölgelerine bölünmüştür ve İsrail kontrolü devam etmektedir. Filistin’e ait bölgelerde, İsrail’in teşvik ettiği Yahudi yerleşimleriyle demografik yapı, bozulmuştur. İsrail iki devletli çözümü kabul etmemiştir. 1948 sonrası Filistinliler, topraklarının yüzde 22’sine sıkıştılar ve 1967’den sonra daha fazla hak talep edemediler ancak şimdi yasadışı yerleşimcilerle kontrol alanları yüzde 18’e düştü.7 Ekim’de Hamas’ın silahlı kanadı El Kassam Tugayları önce roketlerle, sonra sınırı aşarak saldırılarda bulundu, bin 200 İsrailli öldü. Ardından başlayan İsrail saldırılarında ise Filistinliler’in can kaybı her gün artıyor. Bu yazının yazıldığı gün ölen Filistinli sayısı 41 bin 825’ti. Bunun 17 bininin çocuk, 11 binden fazlasının kadın olduğunu belirtmeliyim” diye konuştu.

‘BÖLGEDE SAVAŞ YAYILDI’

7 Ekim’in ardından yaşanan süreci ‘Büyük bir katliama şahitlik ediyoruz’ şeklinde tarif eden Prof. Dr. Çağla Gül Yesevi, İsrail’in bir yıl içindeki eylemleri hakkında şunları söyledi:

“İsrail, savaş hukukunu, uluslararası hukuku, insancıl hukuku çiğniyor. Siviller öldürülüyor, Filistinliler açlık, yoklukla imtihan ediliyorlar. İsrail Savunma Bakanı Yoav Gallant, Gazze’ye tam abluka uygulayacaklarını, şu sözlerle ifade etmişti: “Elektrik, yiyecek, yakıt olmayacak, her şey kapalı olacak”. Filistinliler için kaçacak hiçbir yer yok ve bombalar altından her gün öldürülüyorlar. Gazze’de kayıp, anne-babaları ölmüş, refakatsiz çocuklar var. İsrail bombardımanı ile evler, ana okulları, okullar, hastaneler, camiler, medya kuruluşları, mülteci kampları vuruldu. Barışın koruyucusu Birleşmiş Milletler’in ofisleri vuruldu, görevlileri öldürüldü. Medyanın özgürlüğü umursanmadı, medya mensupları da vuruldu. İsrail saldırıları Gazze ile sınırlı kalmadı. İsrail; Batı Şeria, Yemen, Suriye ve Lübnan’a da saldırıda bulundu İran, vekil güçleriyle, bu sürece aktif olarak katılıyor. İsrail’in Şam’daki İran Büyükelçiliğini vurması, İsmail Haniye ve Hasan Nasrallah suikastları, 13 Nisan ve 1 Ekim 2024’te İran’ın İsrail’e roketler ve kamikaze SİHA’larla müdahalesi sonucu doğurdu. Bölgede savaş yayılıyor, İsrail, Hizbullah’ı havadan bombalıyor.”

‘ABD’NİN SİVİL ÖLÜMLERE ‘DUR’ DEMESİ GEREKİYOR’

İslam ülkelerinin geçtiğimiz bir yılda yaşanan savaşın ardından yaklaşımlarını ise Prof. Dr. Yesevi şöyle özetledi:

“Hamas’ın 7 Ekim saldırılarının çok ciddi sonuçları oldu. Ardından gelen İsrail saldırıları, Filistinliler’in bir kez daha evlerini terk etmek zorunda kalmalarına, yaşadıkları yerlerin yok olmasına ve on binlerce can kaybına neden oldu. Filistin, uzun yıllar Arap-İsrail çatışmasının ana gündemiydi. Bu kapsamda birçok Arap-İsrail savaşı gerçekleşti. Ancak özellikle 2020 İbrahim Antlaşmalarıyla ‘Filistin konusu’ üzerindeki bu ortaklık kayboldu. Filistin yalnızlaştı; Körfez ülkeleri ve Suudi Arabistan, İsrail’e ilişkilerini normalleştirme yoluna gittiler. Netanyahu’nun ‘lütuf haritası’, önemli bir gösterge. İslam alemi bu anlamda, Filistin’in arkasında tek vücut, tek ses değil; devletler, milli çıkarlarına göre hareket ediyor. Türkiye ve İran meseleyi sahiplenmiş durumdalar. Barış için Katar ve Mısır’ın çabaları oldu. Ancak etkili olamadılar. Bu sorunun çözülebilmesi için ABD’nin sivil ölümlere ‘dur’ demesi gerekiyor. Bu yönde bir inisiyatif alınmadıkça barışın gelmesi olası değil. En değerli katkının Güney Afrika’dan geldiğini de vurgulamalıyım. Güney Afrika Cumhuriyeti, ‘Filistin halkına soykırım yaptığı’ gerekçesiyle İsrail hakkında Uluslararası Adalet Divanı’nda dava açtı, bu davaya Türkiye de müdahil olma talebinde bulundu.”

‘BM’NİN KARARLARI TAVSİYE NİTELİĞİNDE’

Birleşmiş Güvenlik Konseyi’nin sorunlu yapısı; daimi beş üyenin veto hakkının bulunması, İsrail’in kural tanımaz, zalim tavrına göz yumulmasına neden olduğunu kaydeden Prof. Dr. Yesevi, Birleşmiş Milletler Genel Kurulu’nda, Eylül 2024’te, İsrail’in Gazze ve Batı Şeria’daki ‘hukuksuz varlığına’ 1 yıl içinde son vermesini talep eden bir karar tasarısı kabul edildiğini ancak Birleşmiş Milletler Genel Kurulu’nda alınan kararların tavsiye niteliğinde olduğunu ve bağlayıcılığı bulunmadığını belirtti. Prof. Dr. Yesevi, Birleşmiş Milletler’in geçtiğimiz bir yıl içinde süreci ele alışını şöyle özetledi:

“Silahlı saldırıya maruz kalan bir devletin, Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi harekete geçinceye kadar, savunma hakkı vardır. Ancak İsrail, ölçüsüz, oransız ve kuralsız güç kullanımı uyguladı. Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi’nin aldığı acil ateşkes kararını hiçe saydı. Savaş hukukuna göre, İsrail’in gereksiz acı ve ıstırap verecek davranışlardan kaçınması, esirlere, hasta ve yaralılara, sivil halka insanca davranması ve barışın tesisi için uğraşması zorunluluklarıydı. Ancak bunların hiçbirini önemsemedi. Birleşmiş Güvenlik Konseyi’nin sorunlu yapısı ve daimi beş üyenin veto hakkının bulunması, İsrail’in kural tanımaz, zalim tavrına göz yumulmasına neden oldu. Uluslararası Adalet Divanı, Temmuz 2024’te İsrail’in Batı Şeria, Doğu Kudüs ve Gazze Şeridi’ni işgalinin yasadışı olduğunu ve en kısa sürede sona erdirilmesi gerektiğine dair bir danışma görüşü verdi. Buna göre, İsrail, işgalci bir güç olarak konumunu sürekli kötüye kullanmıştır. Filistinlilere verdiği zararı telafi etmesi, tüm yeni Yahudi yerleşim faaliyetlerini durdurması ve tüm yerleşimcileri Batı Şeria ve Doğu Kudüs’ten tahliye etme yükümlülüğü bulunmaktadır. Ancak bu kararlar, İsrail için bir şey ifade etmiyor.”

‘SORUMLU YAYINCILIK ÇOK ÖNEMLİ’

İsrail-Filistin arasındaki savaş sürecindeki sosyal medya içeriklerini ve rolünü de değerlendiren Prof. Dr. Yesevi, canlı yayında katliama şahitlik edildiğine dikkati çekerek İsrail’in savunma hakkının bugün bile vurgulandığı, İsrail liderinin alkışlandığı görüntülerin defalarca izlendiğini belirtti. Filistin bayrağının yasaklandığı, paylaşımların engellendiği bir haberciliğin söz konusu olduğunu belirten Prof. Dr. Yesevi, “En tehlikelisi de medya, yeni bir saldırıyı dört gözle bekler nitelikte yayıncılık yapıyor. İsrail ne zaman saldıracak? İran’ın karşı saldırısı ne zaman? başlıkları ekranları dolduruyor. İsrail’in saldırılarını sürekli ön plana çıkartmak, var olandan daha güçlü bir devlet imajı elde etmesine neden oluyor. Teolojik açıklamalar, kutsal dini metinlere atıflar ve arz-ı mevud haritalarının kullanılması tedirginlik yaratıyor. Bu anlamda sorumlu yayıncılık çok değerli; medya sadece haberi sunmuyor, aynı zamanda haberi ve dünyayı inşa ediyor” dedi.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Başa dön tuşu